26 Haziran 2008 Perşembe

- Babamızın çocukluğunu, ilk gençlik yıllarını bilen teyze ve amcaların ''aynı babası'' demesinden kaçınmak büyük bi yanlış.
- Ofisten, evden vb. bi yerden dışarı çıkarken ''dışardan bi şeyler isteyen var mı?'' diye soran adamın gerginliği büyüktür adamım. Çoğunlukla ağzının ucuyla etmiş olduğu bu lafa ''kız doğdu'' sessizliğinin eşlik etmesini bekler ama nafile.
- Otobüs, minibüs gibi bi aracın içinde güneşe göre konum olmak, bi beş on dakika sonra güneşin diğer tarafa geçeceğini falan hesaplamak, bilmediğimiz bi güzergâhta kâh yanılmak, kâh diğer yolcuların tercihlerini kopya etmek, güneşe maruz kalmamak, bununla beraber bünyede hâsıl olan 'başardım' hissiyatı, başarıya bak, kâh ta diğer yolculara uyanda kabahat düşüncesi, ben onların mına koyayım halet-i ruh iyesi, yerinden kalkıp ayakta yolculuk etmek, kalktığın yerin gölgeye kapak atması, hay ben böyle güzergâhın tüyü yünü.
- soğuk karpuzun dahi satıldığı, seyyar overlokçuların adeta fink attığı bi ülke işte bizimkisi. bak seen. çiçek gibi bi ülke, tabi canım, maaşallah maaşallah allah nazarlardan saklasın. kem gözlerden ırak eylesin. ama neeerde. herkeşkin gözleri bizim üzerimizde. her neyse... diyeceğim şu ki daha ne yapsın adamlar bee hizmetse hizmet işte. talebe katkıda bulun sende. bari bunu yap. eheh.
- yerinden bi iki durak sonra kalkacak gibi oturan adamları çatadanak anlarım.
- koltuğunun yanında yerimi alır, arkalara ilerlemeyi kısmen de olsa zorlaştırsam da istifimi bozmam. tüm değdirmeleri sineye çeker, tüm şeareffsiz ilerlesene bakışlarını bertaraf ederim. sonra boşalan koltuğa kurulur, günün her saati karşılaşmanızın mümkün olduğu teyze veya amcayla gözgöze gelir, isterseniz oturabilirsiniz nezaketi ile birlikte koltuğumu teslim ederim. benim toplu taşıma araçlarında misyonum hep bu minvalde olmuştur. lan bi kez olsun şu ezberimi bozamadım a.q.
- yakışıklı olduğunu düşünen ama yanından geçmeyen, objektif değil bu yaklaşımım haa bayaa bayaa subjektiften değerlendirmeden bahsediyom, göz var izan var yani, bunun farkında olmayan yada kendini kandıran tiplerdeki özgüvenin yarısı bende olacak varya iki güne kalmaz kerkük' e gireriz lan. ekseriyetle kalabalık bi ortama duhul edenlerin arasından çıkar bu tipler. yakışıklı olduğum için bakılıyorum zannıyla üstünde emanet duran giysilere bi çeki düzen verme, bi karizma toparlaması.
- sağda solda köşe başında yürürkene falan baş parmaklarını cebinin içine gelecek şekilde konumlandıran adamlar hee çok seksi duruyonuz, içimizin yaa eriyor he valla.
- beni kınamaan a dostlar ama malak gibi otoyol kenarlarındaki ağaçlıkları mesken tutan, enikonu uzanan adamlardaki rahatlığı hangimiz yaşamışızdır a ciğer pareler a yolu sevdadan geçenler...
- Hiç bi türkü yoktur ki anons edilmeden hemen önce genel bi türkü tanımı yapılmamış olsun.
- ''bilmek istersin diye düşündüm!'' düşüncesiyle, kendince, benim içinde önemli olacağı bi takım şeyleri paylaşan arkadaşlar candır can.
- Halıcı dükkânlarının önünden geçmeye göreyim. Tabiri caizse kendimden geçiyorum lan. Tanrım o ne güzel bi kokudur öyle. mis mis.
- Aynı istikamete doğru, bi hayli bi süre yayan yol alırken, '' kızı takip ediyorum zannedecekler lan'' duygusunu bi kenara bırakabilen, zannetmiyorum ki olsun. ''eehe kızlar var'' diyen okuyucu, gün olur aynı yöne doğru yol alırız. Ama sen dur.
- Çocukken kafası hep üç numara gezen çocuklar olarak, ne istesek, ne arzu etsek yerine getirilmesi gerektiğini düşünüyorum.
- Işıkların olmadığı ve trafiğin yoğun olduğu bi yerde, bi arkadaşla, karşıya geçmek için beklemek, tez canlı arkadaşın ivedi hareket edip karşıya geçmesi, karşı kaldırımda geçmenin vermiş olduğu pişkinlikle sırıtması, ''e ne oldu, beni beklemicen mi?'' bakışı yollamak, bi kaç girişimde bulunmak, geçememek, araçların sesinden ''lan hadisene'' yi kesik kesik işitmek, ''artık geçmeliyim'' gazıyla, uygun zamanı kollayıp geçmeyi başarmak, orduya ''ilk hedefiniz Akdeniz!'' komutunu vermek gibi gibi.
- ''duraktan hareket edilir edilmez düğmeye basan adam'' da benim, ''biri iner her hal'' düşünceyle düğmeye basmamayı yeğleyen de benim, ''lan kimse inmeyecek galiba'' diye düğmeye yöneldiğim sırada eş zamanlı, düğmenin basıldığına tanıklık eden de benim.
- Her sahaf için geçerli değildir elbet. Ama bazıları geçirmeye yer arıyor gibiler. Dükkâna özellikle aradığın bi şeyi sorarak giriyorsan eğer sıçtın demektir. 3 ise 5, 5 ise 10 lira fiyat çekiyolar. ilkokulu bitireli, bir iki yıl gibi bi zaman geçmişti ki bunu fark ettim. Eheh. o gün bu gündür hiç ilgilenmediğim kitapların fiyatını sorarak dükkana girer, almayı planladığım kitap, dergi vs.'yi alır çıkarım. Gerçi yinede her sahafa girdiğimde kazık yiyomuşum gibime geliyor.
- Her sahaf için geçerli olmadığını söyledim. Bazı sahaflar, kitabın içine kaç lira olduğunu yazıyorlar, dergilerin ve bazı kitapların önüne falan fiyatı belirten yazılar koyuyorlar. Sağ olsunlar.
- bi dönem, kanal değiştirmeyi, televizyonun önüne yatarak ayak başparmağıyla yapmış olan adam, canımsın, kanımdan bi kan, parçamdan bi parçamsın. bi sakal atta yolumuzu bulalım bee hacı. bi yerde aynı tastan su, aynı kâseden çorba içmiş gibiyiz.
- Dizi gibi rüyalar görüyorum lan bazen. Uyanıp tekrar uykuya geçtiğimde rüyaya kaldığım yerden devam edebiliyorum. ''Allahın bi lütfü'' diyecem de, kimseye sormuş değilim ''sende de oluyo mu?'' diye. Tembellik işte.
- Arabasına bindikten bi müddet sonra benzinciye uğrayan adamlara yer yer ''su mu yakıyor'' düşüncesiyle hak verir, pompacıyı kastederek '' şurdan alsın'' diye, gideceğimiz yere göre, değişen miktarlarda para uzatırım, kâh uzattığım parayı küfür olarak algılayanlara kâh da ''zaten onun için çektim arabayı lan benzinciye, her halde vereceksin allahsız tosbaa'' bakışlarına maruz kalırım yer yer de ''g.t lalesi ne var. Kırk yılda bi biniyoz arabana. Ne öyle 'çık paraları' der gibi aracı hemen benzinciye menzinciye çekmeler '' düşüncesiyle de akrep beslemeye başlar kulaklarımın çınlamasına sebebiyet veririm.
- Şunu iddia edebilirim ki aradan asırlarda geçse, bu topraklarda, kırık kolunu askıda tutmak için tülbent kullananına rast geleceez. Valla benim için hiç sorun yok. bi sorun teşkil ediyor da onun için dile getiriyor değilim. Açıkçası tülbentten öte her bi şey de çirkin dururmuş gibime geliyor.
- Amca, dayı gibi birinci dereceden yakın olan bi adamdan iyi bi tokat yemek, eve gelmek, yüzünde ki kızarıklığı fark eden anne ya da babaya, bi aile faciası yaşanır maşanır endişesiyle, olur mu olur çocuk aklı işte, ''bi arkadaşımla yüz kızartmaca oynadık'' yalanını sıkmak, aradan yılların geçmesi, anne ve babanın yanında, tokat atan dayı ya da amcaya, tokat attığı anı hatırlatmak, dayı ya da amcanın tokattan olmasa da utançtan yüzünün kızarması, kısmen de olsa öç almak duygusu.
- Lan bazen hiç tanımadığın bi adamın selam vermesine ne demeli. Adetten olan selamlardan değil düpedüz ''ben seni tanıyorum selamı'' ndan bahsediyorum. Tanıdık birine mi benzetiyorlardır nedir. Daşşahlık bi durumda olabilir. Doğru diyosun.
- Çocukların kavgalarını ayırmaya çalışan adam görüntüsü muazzam tırt bi görüntü. Nerdeyse adamın tüm müdahalelerin de yalan kokuyo. Lan şu karizmam çizilir düşüncesi tüm doğallığımızı aldı götürdü anasını satayım.
- Kullanıldıktan sonra, bulunulan yere bağlı olarak kutusuna geri konan ve zaman sonra yeni bi kibrit ihtiyacı hissedildiğinde kutunun içinden rast gele alınan kibritin daha önce kullanılmış, yanmış olan kibritin çıkmasından daha sinir bi şey varsa o da; kibritin çalındıktan hemen sonra yaydığı kokudur gibime geliyor.
- bi parçaya ekseriyetle sevilen bi parçaya eşlik ederken, bi arkadaşın, ''bu şarkıyı kim söylüyor?'' sualine cevap verdikten sonra ''o halde bırak da o söylesin'' esprisine halen maruz kalabiliyoruz lan. Sonrada neden AB'ye giremiyoruz diyorlar. E cevap gayet basit değil mi?
- En ufak bi defomuzda, AB' ye alınamayacağımızı şaka yollu da olsa öne sürmek tam bi eziklik. Farkındayım.
- Hapşıracak gibi olmak, hapşırığın geri kaçması (ne demekse) yine hapşıracak gibi olmak ve yine hapşırığın geri kaçması, bir kaç defa bu duruma maruz kalmak, sonunda hapşırmayı başarmak, bundan sankit (evet sankit) orgazm oluyormuşçasına zevk almak sana bana has bi şii değil ki kardeşim, ne nağme yapıyon.
- Sana sorulduğu halde, yoldan geçen bi adamın, ''buraları avucumun içi gibi bilirim '' mesajı vermek ve öyle zannediyorum ki, gün içerisinde, bu ve buna benzer şeyleri, vatani bi görev telakki ederek ancak evine dönebilen adamın, sorulan adresi tarif etmeye çalışmasına ''adam sende'' cilikle yaklaşırım.